Önümüzdeki bir hafta boyunca Kafkas Dağları’nın eteklerinde dolaşacak ve Ağustos sıcağında İstanbul’dan kaçacağız! Yola çıkana dek Gürcistan ile ilgili pek fikrim yok, hatırımda kalmış bir kaç anı vardı.
Gürcistan’a gitmeden önce önce okuyup araştırmaya pek vakit ayıramadım. Kısa kısa derlediğim hazırlık notlarımda nokta atışı bir kaç ipucu bulabilirsiniz.
yola çıkmadan önceki önyargılarım
Yıllar önce (3G mobil internet yokken!) kısa süreli bir canlı yayın için Gürcü resmi telekom operatörü ile iletişime geçmeye çalışmış, ancak bir kaç gün sonra İngilizce bilen bir yetkiliye ulaşabilmiş ve resmi bir talep için benden rüşvet istememesi gerektiğini anlatmakta epey zorlanmıştım.
Yine Azgezmiş arkadaşlarımla çıktığım bir yolculukta, Artvin Macahal’de, sınır köyü Camili’de dereyi geçip bahçeler arasında dolaşırken birkaç kez uyarılmıştık. “Burası sınır, fotoğraf çekmeyin” demişlerdi. Hakikaten de birkaç yüz metre ötemizde Gürcistan bayrağı dalgalanıyordu. Henüz 10-12 yaşlarında bir erkek çocuğu bizi evine davet edip bize manzaraya karşı birer bardak ıhlamur ikram etmişti. Bugün annesi ile ablası düğüne gitmiş ve kendisi de kışları okumak için Artvin’e şehir merkezine gidiyormuş. Tatilde köyüne, ailesinin yanına gelmişti.
Başka bir bahçenin kapısında ev sahibi abla ile sohbet ediyorduk. O bize köy hayatından bahsederken biz de fotoğrafını çekiyorduk. Bir anda evden, kaşları çatık bir teyze söylenerek kapıya çıkıp söylenmeye başladığında, ne söylediğini veya neye kızdığını anlamamıştık ama farketmeden birer adım geri çekilmiştik. Meğer bizim ablanın kaynanasıymış ve Gürcü imiş. Az sonra, bizim güler yüzümüzü görünce çatık kaşları biraz yumuşamıştı ama gene de fotoğrafını çekmenize izin vermemişti (2010).
Gürcistan yollarında neler öğrendim?
Gürcüler hala asabi ve çatık kaşlı! Bir haftada gülümseyen ancak iki Gürcüye denk geldik. Bir tanesi Tiflis’de bir metro çıkışında fıstık, çekirdek satan siyahlara bürünmüş bir teyze ve diğeri ise yine başkentte, kentin önemli mabedi Sameba Katedrali’nde bir peder idi. Bize bir hafta boyunca eşlik eden şoförümüz bile biz eğlenirken yanımızda sadece başını önüne eğip gülümsemek ile yetiniyor olunca, anlayamadığımız başka şeyler olmalı diye düşündüm durdum. Elbet haklı değiller, en azından turistlere daha güler yüzlü olmalarını beklerdik. Peki ya haksızlar mı?
Gürcistan’da bir hafta boyunca 15 kişi özel araç (Mercedes Sprinter) ile 1500 km boyunca seyahat ettik.
Yıllarca süren Sovyet hâkimiyeti ve komünist rejim sonrasında bağımsızlık mücadelelerini, savaşları, düzensizliği, adaletsizliği geride bırakıp binlerce yıldır var olan bir uygarlığın yeniden toparlanmaya çalışan genç bir cumhuriyetinde misafir olduk.
Detaylara geçmeden önce, Can’ın kamerasından Gürcistan’da bir haftada aldığımız yolları ve gezip gördüklerimizi izlemek ister misiniz?
https://youtu.be/4Eb4cW0lfiM
Sarp Sınır Kapısı’ndan Gürcistan sınırına geçiş
Sarp Sınır Kapısı’ndan Gürcistan’a nüfus cüzdanınız veya Pasaport ile geçiş yapabilirsiniz (2015). Gürcülerin veya bizlerin pek sıraya geçme alışkanlığı olmadığından sıcaktan kaçmak isteyen herkes ite kaka ilerlerken, yurt dışı çıkış harç pulunu (15 TL) sol taraftaki bankolardan aldıktan sonra sıraya girmenizi öneririm. Eksik olursa tüm sırayı yeniden beklemeniz gerekebilir ki bunu kimse istemez. Eğer nüfus cüzdanı ile giriş yapacaksanız aynı gişeden bir de form istemelisiniz. Forma kimlik numaranız adınız, soyadınız gibi bilgilerinizi yazıyorsunuz ve gümrük polisi yurt dışı çıkış harç pulunu bu forma yapıştırarak ülkeden çıkışınızı onaylıyor (kaybetmeyin, ülkeden çıkışta ve Türkiye’ye girişte bu küçük forma ihtiyacınız olacak). Türkiye’den çıktıktan sonra Gürcistan’a giriş işleminin yapıldığı binada klima çalışıyor ve sıra da daha düzenli işliyor. Pasaport damgası bile yeşil renkte olan, bu güzel komşumuza ilk adımımızı atıyoruz.
Valizlerimizi bagajında bıraktığımız aracımız ise bizim kadar şanslı bir gün geçirmiyor. Şoförümüz ile ancak akşam yemeğinde buluşabiliyoruz!
Gümrük geçişinde elektronik cihazda bir arıza çıkmış ve uzayıp giden araç sırasındaki tüm araçları tek tek aramışlar. Valizi kilitsiz olan arkadaşlar, valizlerinin içinin açılmış olduğunu söylediler.
Yolculuk öncesinde, gümrük kurallarını araştırırken, geçmişte ilaç sınırlaması olduğundan bahseden bloglar okumuştum. Yanımda ne olur ne olmaz deyip birkaç ağrı kesici, antibiyotik pomat ve sivrisinek alerjime karşı birkaç alerji hapı vardı.
Tiflis’de bize eşlik eden rehberimiz Misha’ya bu yasağı sorduk. Sınırlamanın sadece uyuşturucu içeriği olan ilaçlara karşı olduğunu ancak kulaktan kulağa yanlış aktarıldığını anlattı. Ağrıdan başımı kaldıramaz olmadıkça ağrı kesici bile almayı tercih etmem ama bu konuda içiniz rahat olabilir, yanında migren ilacı, basit bir hormon ilacı veya vitamin bulunan arkadaşlarım vardı ve bir sıkıntı yaşamadık.
Önerim, geçişi araç ile değil yaya yapmanız olur. Zira biz dönüşte, Gürcistan’dan Türkiye’ye geçerken aracı Gürcistan’da bıraktık ve bavullarımızı elimize alıp yürüyerek geçtik. Tur otobüslerinin de yoğun olduğu, Cuma günü öğleden sonrasında 15 kişinin Türkiye’ye girişi yaklaşık 40 dakika sürdü. Kimse çantalarımızı sormadı veya onlarla ilgilenmedi.
Sarp Sınır Kapısı’ndan Artvin’e geçtikten sonra yolumuza bizi burada bekleyen yeni bir araç ile devam ettik.
Gürcistan dağlarında nasıl manzaralar gördük?
Dilini, çektiğini bilmediğimiz amcalarla tavla (diğer bir deyiş ile “nardi”) oynadık. Bizimkilere benzer zengin sofralarda güzel yemekler yeyip ev yapımı şaraplar içtik. Dalından elma aşırdık, dağın başında yaz sağanağına yakalanıp sığındığımız küçücük bir evde demli demli çay içtik.
Batum’da başlayıp biten seyahatimiz boyunca yeri yeşil, göğü mavi köylerde, ne yerde ne gökte, ha deniz kenarında ha 2400 metrede karlı dağların eteklerinde, taş evlerin arasında, ortaçağ kulelerinin dibinde, Mestia bölgesinde ve Unesco korumasında olan Ushguli köylerinde, tozlu boklu toprak yollarda, geçmiş ve gelecek zamanlarda dolandık.
Abazha ve Güney Osetya sınırlarının etrafından, Gürcistan’ı boydan boya geçip tekrar Rus sınırına dik dağlara tırmandık. Başımızın üstünden kuzgunların, kartalların yüksek uçtuğu Kazbegi’nde Antalyalı dağcı bir hanım ile karşılaştık, araçlarımızdan ayrılıp köye kadar orman içinden geçtik.
Ağaç yetişmez yükseklerde, dolana dolana çıktığımız Kazbegi yollarında sık sık tır parkı tabelaları gördük, çift şeritli yola paralel inşa edilmiş açık hava tünellerinin tırlar karda, kışta mahsur kalmasın diye inşa edildiğini öğrendik. Tüm tehlikeyi göze alıp tünel parmaklıklarının arasında heybetli dağların fotoğraflarını çektik. Yol üstünde, Sovyet hakimiyeti döneminden miras kalmış en güzel mozaiklerin bir tanesini fotoğraflandık.
Kazbegi’de salonunda piyano çalınan yıllanmış bir konağa misafir olduk, uzun bir sofra kurduk. Pencerelerden zirveyi gözledik.
Bakü – Tiflis boru hattı boyunca petrole paralel yol aldık. Otoyol kenarında tezgah açmış köylülerden meyve alıp yedik. Yağmurdan sileceklerin çalışmadığı bir tepede yol kenarında kazanda haşlanmış mısır satan bir Gürcü’nün evine misafir olduk. Çocukluğumuzdan hatırladığımız süt mısır lezzeti ile hasret giderdik.
Coğrafi yapıya ve iklime göre bölge bölge değişen akşam yemeği sofralarımızda vazgeçilmezimiz patates yemekleri oldu. Yılda tek hasat alınan patatesin lezzeti bizi bizden aldı.
Yeşilin her tonuna dolanmış dağlar arasında gelip otobanda serilmeyi tercih etmiş ineklerin geçmesini bekledik, yavaşlayıp yanlarından geçtik ama kesinlikle kornaya basmadık!
01 – 07.08.2015
1 Mayısta Batum’da olacağız. güzel paylaşım için teşekkürler.
Şimdiden iyi yolculuklar ve iyi eğlenceler dilerim.
Gürcistan şarapları popülerdir de peyniri, patatesi ve mantısı (Ukrayna’dakine benziyor) da özellikle tadılmalı!
Menülerinde tatlı olmadığını anlatmış mıydım? Restoranda veya evde kurdukları sofralarda yemekten sonra ya meyve ya şarap geliyor, hatta biz bir evde çay da içmiştik. Ama tatlı yok!
Kafede oturayım, kahve yanında yiyeyim derseniz de ya cevizli sucuk dediğimiz, üzüm pekmezinden yapılan yerel şekerleme alabilirsiniz. Bu şekerlemeden sokaklarda da pek çok seyyar satıcıda bulmak mümkün.