Antik Karia Yolu’nu takip ettiğimiz kamp rotamız ile Çomakdağ Köyü’ndeyiz. Bu köye, sekiz sene önce de Azgezmiş fotoğrafçı arkadaşlarımla gelmiştim. Bu gece köy yakınlarında kamp kuracak ve yarın sabah köyü gezeceğiz.
Çomakdağ Köyü, yüzyıllardır korunan mimarisi ve gelenekleri ile hayli bilinir, turistik ve fotojenik bir köy. Köyün ismi Çomakdağ-Kızılağaç Köyü olarak da anılıyor.
Kamp yerinin belirlenmesi
Kamp rotası hazırlığı yaparken en zorlu aşama gezip görülecek rotadan fazla uzaklaşmadan kamp yapmaya uygun, gece konaklamaya uygun alternatiflerin belirlenmesi oluyor.
Labraunda Kutsal Alanı‘ndan ayrılırken planımız Koca Yayla veya Kargıcak Köyü yakınlarında uygun bir kamp yeri bulmak ve geceyi bu çevrede geçirmek idi. Ancak geçtiğimiz yollar ve çevredeki dağların etekleri taş ocağı olmuş. Hafriyat kamyonu parkı olmayan tek bir düzlük bulamıyoruz.
Bu aşamada Karia Yolu’ndan ayrılmadan Ketendere Köyü‘ne doğru devam etmek daha kolay ve doğru bir tercih olabilirdi. Ketendere’nin üst tarafları halk arasında yaylalık olarak biliniyor. Aşağıdaki köylere akan sular da buralardan doğuyormuş. Alacaklıyız!
Hemen hemen her tepede karşımıza çıkan taş ocaklarının çirkin manzarası hevesimizi kırıyor. Tepelerden kaçırılıp yol kenarlarına sıralanmış bal kovanlarını takip ederek Milas-Karpuzlu yolunu iniyor ve Çomakdağ Köyü’ne gidiyoruz. Çomakdağ’da sohbet ettiğimiz abiler, Samsun’dan bile buralara kovan getiren balcılar olduğunu anlatıyor. Bölgede bolca hayıt ve çam ağacı, funda çiçeği (piren balı) yetişiyor.
Köye girmeden önce köy çevresinde kısa bir keşif yapıyoruz. Bir kaç alternatif düşündükten sonra köylülerle tanışmak ve izin almak üzere köye gidiyoruz.
Bu gece, köyde sohbet ettiğimiz abilerin tavsiyesi ile köy yoluna yakın bir düzlükte çadır kuracağız. Düzlük bir zeytinliğe komşu kalıyor. Köyde düğünü bırakıp da ancak gün batımında düzlüğe vardığımız için çadırı da far ışığında kurabiliyoruz. Bu esnada, gece biz uyurken ve sabah kahvaltı sofrasını toplarken köyden misafirlerimiz oluyor. Arkamızdaki zeytinliğin sahibi, önümüzdeki fundalığın sahibi ve gece sadece ayak seslerini duyduğumuz bir kişi traktörleri ile yanımıza kadar gelip kim olduğumuzu, bir ihtiyacımız olup olmadığını soruyor.
Geleneksel Çomakdağ düğünleri
Köy kahvesinin sedirleri ve ahşap kapısı hala yerli yerinde! Pandemi nedeni ile köyde hiç turist yok. Sokaklar ve köy kahvesi sessiz. Kahvede oyun oynamak da yasaklanmış olunca bizim gelişimiz ile masalar şenleniyor. Hemen çaylar söyleniyor ve hoş sohbet başlıyor. Bu esnada sokaktan Erkan abi geliyor ve “hadi” diyor, “hadi çaylarınız bitti ise düğüne gidelim, geç kalmayalım!”
Köy evinin önüne vardığımızda bizi çocuklar karşılıyor. Hemen bizi çağırıp sokak boyunca dizilmiş masalar içinde boş bir tanesine buyur ediyorlar. Biz daha ortama alışmaya çalışırken bir abi gelip hoşgeldiniz diyor, ateşimizi ölçüyor ve kolonya ikram ediyor. Masaya örtü seriliyor ve bir kaç dakika içinde yemekler geliyor.
Pandemi nedeni ile masalar ve sandalyeler mesafeli dizilmiş. Herkes maskeli ve insanlar yemekten sonra tanıdıkları tebrik edip meydandan ayrılıyor. Evin önüne yakın aile için bir kaç sıra sandalye dizilmiş. Damat evi de başka köydenmiş ve meydanda fazla kalabalık yok. Her ne kadar teyzelerin yüzü maskeli olsa da ışıl ışıl elbiseleri, başlarındaki rengarenk yemenileri ve çiçekleri ile çok güzel görünüyorlar!
* * *
Düğün menüsünde pirinç pilavı, kuru fasülye, etli nohut, keşkek ve su var. “Ah ah!” diyor Erkan abi, “Siz bir de normal zaman göreceksiniz! Pandemi nedeni ile bu sene düğünler çok keyifsiz geçiyor!”
Masadaki son sandalyeye de Erkan abinin dünürü geliyor. Bize eski düğünleri anlatıyorlar. Meğer, düğüne İzmir’den dansöz getirtmek buralarda adettenmiş. O vakit sabahlara kadar çalar oynanırmış!
Annenin gelini evden çıkarması ile düğün havası da çalmaya başlıyor. Yöresel zeybek ezgileri eşliğinde gelin hanım önce annesi ile sonra da diğer akrabaları ve akranları ile sıra sıra Kerimoğlu zeybeği oynuyor. Youtube’da denk geldiğim siyah-beyaz bir zeybek videosunu buradan izleyebilirsiniz.
Ertesi gün kahvede sohbet ettiğimiz kahveci abla, bu yörede düğünlerin meşhur olduğundan bahsediyor. Geleneksel merasimi görmek isteyen turistlerin yoğun ilgisini karşılamak üzere, hafta sonları sahte düğünlerin de organize edilmeye başlandığını ve köyde üç gün üç gece şenlik düzenlendiğini anlatıyor.
Geleneksel Çomakdağ mimarisi ve taş evleri
Sabah kahvaltının ardından çadırımızı topluyor ve köye geri dönüyoruz. Köy sokaklarını gezecek ve geleneksel mimari ile inşa edilmiş taş evleri fotoğraflayacağız.
Çomakdağ Köyü’nün geçmişi 300 yıla yakın. Karakeçeli Yörükleri tarafından kurulmuş. Sohbet ettiğimiz köylüler, Karakeçeli Yörükleri günümüzde Denizli, Afyon, Ankara, Kastamonu, Eskişehir, Muğla, İzmir çevresinde yayıldığını anlatıyor.
Su almak için gittiğimiz bakkal abla bize köydeki çoğu tarihi evin yıkıldığını, bebek satan teyzelerin ise pandemi nedeni ile evlerine kapandığını, köye de bu sene turist gelmediğini anlatıyor. Kahveden doğru ilerleyince sağdaki sokaktan girmemizi, soldaki evin kapısını çalmamızı tarif ediyor. Bu evin bahçesinde aradığımız gibi bir taş ev varmış ve misafir kabul ediyorlarmış.
Meryem abla bizi sokakta karşılıyor. Kahvenin karşısındaki diğer bakkal telefon etmiş: Koş koş köye turist geldi!
Taş ev, Meryem ablanın kayınpederi tarafından inşa edilmiş ve ablanın eşi de bu evde doğup büyümüş. Bugün ise, yeni betonarme evin bahçesinde turistik olarak sergileniyor. Aile aynı bahçedeki betonarme evde yaşıyor ve eski ev de turistik amaçlı, hediyelik eşyaların tanıtılması ve satışı için turistlere açılıyor.
Kare tabanlı taş ev yaklaşık 20 metrekare genişliğinde. Vakti ile bu küçük, tek oda evde yedi kişilik büyük bir aile yaşıyormuş.
* * *
Meryem ablanın peşi sıra 201 numaralı evin içine giriyorum. İçeride, bir evde olabilecek tek kişilik banyo (gusülhane), yüklük (gündüz buraya toplanan yataklar (döşek) gece olunca yere seriliyor), mutfak tezgahı (çanaklık), tabakların dizildiği raf (almalık), ocak, ocak başı, aynalı sandık, gardrop ve duvar dolabı (kasa) gibi tüm eşyaları bir arada görmek mümkün. Taş evlerin özelliği gereği kışın sıcak iken yazın serin oluyor.
Evin babaannesinin 120 yıl önce giydiği ipek gelinliği de yine evin bir köşesinde sergileniyor. Tavanda ve pencerelerdeki ahşap oymaların farklı anlamları da varmış ama Meryem abla bilmiyor.
O vakitler, bebekler beşiğe kemer ile bağlanır ve altlarına bez bağlanmazmış. Bebek tuvaletini beşiğin altındaki delikten yaparmış. O zamanki insanlar bebeğin yüzünden tuvaletinin geldiğini anlar, erkek bebekler için beşiğin içindeki aparatı kullanırlarmış. Gezi dönüşü, evde sohbet ettiğimiz arkadaşlarımız bu hikayeye genellikle şaşırırken ailesi halen Türkmenistan’da yaşayan bir arkadaşımız hiç şaşırmıyor. Oralarda, kırsalda bu yöntemler uygulanmaya devam ediyormuş. Aslına bakarsanız, bebeklerin içgüdüsel olarak kirlenmek istemediğini ve bebeğin gözlemlenerek daha bir aylıkken bile tuvaletini bez yerine uygun bir yere yaptırılmasını öğütleyen modern “tuvalet iletişimi” tekniğinden pek de farklı görünmüyor!
* * *
Bu kadar eski bir evin sadece içini değil dışını da incelemelisiniz. Özellikle ahşap kapının pervazına bakmadan geçmeyin. Elinizdeki su şişesini terazi yaparsanız onca yıla rağmen tek milim açılmadığını göreceksiniz!
Taşlar arasında çimento yok, şamot harcı ile yapılmış. Taş evin bir çatısı yok. Usta lento* dönmüş ve taşın üzerinden saçak yapılmış. Böylece insanlar, Anadolu’nun en yoğun yağış alan ikinci bölgesinde, bu evlerde barınmış.
Milas’ın tarihi merkezinde ve köylerinde gezerken yağmura karşı kapaklı olarak örülmüş bacaların üstünde ters çevrilmiş bardak görüyoruz. Haneye su gibi bereket aksın, anlamına geliyormuş. Ne güzel!
Çomakdağ Köyü’nden ayrılırken direksiyonu İkiztaş Köyü’ne doğru çeviriyoruz. Köy yolundan devam edecek, Selimiye’ye inecek ve “Ayaklı“yı ziyaret edeceğiz.
Köylerine ve geleneklerine sahip çıkan, bizi misafir eden Çomakdağlılara tekrar çok teşekkür ederiz!
Köyde tarım ve geçim
Çomakdağ köyünde 2000’li yıllardan önce pamuk tarımı yapılıyormuş. Günümüzde ise pamuk yerine mısır ve buğday dikimi yapılmakta. Bu geçişin en büyük etkeni ise yöre şartlarına uygun olmayan ithal inek türlerinin beslenme ihtiyacı olmuş.
2020 yılı için zeytin hasat döneminde yevmiye ücretinin 150 TL olduğunu söylüyorlar. Asırlık zeytin ağaçlarının yetiştiği araziye ulaşmak ve tüm gün arazide çalışmak kolay değil. Çoğu bayçeye traktör ile dahi ulaşım mümkün değilmiş. Köylüler ancak komşu bahçeler ile bir araya gelip patoz kiraladıklarını, yol açtırıp zeytinleri eşekler ile taşıdıklarını anlatıyor.
Yılına ve değişen iklim şatlarına göre, bu coğrafyada zeytin hasatı Kasım ayında başlıyor ve altı ay kadar sürüyormuş. Geçtiğimiz bahar çiçeklenme zamanı dolu gelmesi ve yazın da kurak geçmesin ardından bu sene zeytin olmamış.
*Lento, yapılarda kapı ve pencere gibi dikey boşlukların üzerine yatay olarak konulan ve duvarın devam etmesini sağlayan mimari bloktur. Lentolar yandaki duvarlara oturacak şekilde yerleştirilen taş, beton ve yahut ahşaptan da yapılabilmektedir (wikipedia)
29.08.2020
4 thoughts on “Milas Çomakdağ Köyü”