Ana sayfa » Sidyma Antik Kenti
Sidyma Antik Kenti - ikiz lahitler

Pınara Antik Kenti‘nden ayrılıyor ve 20 km kadar uzaktaki Sidyma Antik Kenti’ne doğru gidiyoruz. Antik dönemin su kaynağı Eşen Çayı’nı takip ediyor, Eşen çarşısında mola veriyoruz. Küçük bir esnaf lokantasında öğle yemeği yiyor ve kamp için market alışverişi yapıyoruz.

Antik çağda Sidyma olarak bilinen yerleşimde bugün Dodurgalılar yaşıyor. İnsanlar binlerce yıldır aynı verimli toprakları yurt edinmiş. Köydeki evlerde ve bahçelerde, tarlalar arası çitlerde antik dönemde yontulmuş taşların devşirme olarak kullanıldığını görebilirsiniz.

Dodurga Köyü (Asar Mahalle mevkii) meydanına varınca aracımızı Likya Yolu tabelasının önüne park ediyoruz. Antik dönemin kent agorası bugün halen köy meydanı olarak işlevini koruyor. Likya Yolu işaretleri takip ederek bahçe çitleri arasından yürüyoruz.

Sidyma Antik Kenti - Rozetli mezar
Sidyma Antik Kenti – Rozetli mezar

Sidyma Antik Kenti – Likya lahitleri

Rehberimiz George Bean’in antik kente geldiği 1940’lı yılların sonlarında henüz köye araç ile ulaşım mümkün değilmiş. Kitabında*, arazi aracı ile yaptığı yolculuğun ardından Eşen Vadisi’nden Babadağ’a (antik Kragos Dağı – 1969 m) doğru yaklaşık bir saat daha yürüdüğünden bahsetmiş.

Antik kent ile ilgili tespit edilmiş en eski belge MÖ 1. yüzyılı gösteriyor. Halbuki, şehir ismindeki fonetik (Luvice) ve bölgedeki yerleşim izlerine bakarak şehir tarihinin çok daha eskiye, klasik döneme dayandığı söylenmekte.

Tarlalar arasında dağılmış lahitler ve tapınak tipli mezarlar görüyoruz. bu mezarlar MÖ 5 – MS 5. yüzyıllar arasında tarihleniyor.

Tapınak tipi bir mezarın üzerini büyük bir taş blok işlenmiş. Tavan, daha önce başka yerde görmediğimiz şekilde, birbirinden farklı kadın suretleri ile süslenmiş. Suret, rozet veya çiçek figürlerinin tek tek işlendiği her bir kutuya “kaset” ismi veriliyor. Yekpare bir taşa oyulmuş ve içi tamamen süslenmiş, yerinde korunarak günümüze ulaşmış çok güzel bir anıt mezar.

Tarlaların arasında tapınak formlu anıt mezarlar görüyoruz. Günümüze ulaşmış ve iyi durumdaki bu iki yapılara “Mausoleum” ismi de veriliyor.

Kaideli (podyumlu) ve üçgen alınlıklı ikiz mezarların üzerlerindeki yazıtlardan birisinde mezar sahibinin imparatorlar tarafından onurlandırılmış bir saray fizikçisi olduğu söylenmiş. Diğerinin üzerindeki yazıt ise manzum şekilde imiş. Akrostiş okunduğunda, ikiz mezarlarda yatan ve aynı zamanda adaş olan baba-oğulun ismi tespit edilmiş.

Ben ise en çok kapağın altı köşelerinde farklı erkek bebek – melek figürlerinin (putto) işlendiği kabartmalı lahti beğeniyorum. Her iki lahit tipi de Roma mimarisi izleri taşıyor. Bu tip gösterişli lahitlere Roma İmparatorluğu’nun egemen olduğu tüm topraklarda rastlamak mümkün.

Mezar yapılarından karşısında Roma dönemi kilise yapıları görünüyor. Kalıntıların çevresinde herhangi bir bilgi panosu bulunmuyor.

Sidyma Antik Kenti - 12 Likya tanrısı
Sidyma Antik Kenti – 12 Likya tanrısı

Tarlalar ve kalıntılar arasından antik kentin doğu sınırına kadar yürüyoruz.  Yolumuzun surlar ve bir gözetleme kulesi (veya erken Likya dönemi dikme mezar kaidesi) ile bittiği noktada önümüze çıkan vadiyi ve karşı tepelerde koşturan keçileri seyrediyoruz. Başlarındaki çoban her birine ayrı ayrı sesleniyor ve gün bitmeden hepsini vadiye indirmeye çalışıyor.

Kentin doğu surları yakınlarında küçük bir tiyatro da gördük. Birkaç  oturma sırası seçiliyor olsa da üstü toprakla örtülmüş ve net olarak görülemiyor. Fotoğrafını çekmemişim.

Kent hamamından günümüze sadece tonoz kemerleri ulaşmış. Bu kemerleri Köy Camii ile imam lojmanı arasındaki bahçede görebilirsiniz.

12 Likya Tanrısı

Köy Camii’ne doğru yürürken ezan vakti de geliyor. Meydanda yabancı bir turist grup var. Biz cami bahçesine doğru yürürken onlar da peşimizden geliyor. Hollandalı bir çekim ekibi imiş. Likya yolu ile ilgili bir program çekimi yapıyorlarmış.

Caminin arka duvarında kalan devşirme taşları yakından görüyoruz. Üsttekinde “Buradaki Tanrılar” başlığı altında Likya’nın 12 tanrısının isimleri sıralanıyor. Alttaki levhada ise, Hollandalı ekibin rehberinin bahsettiğine göre evlilik çağına gelmiş genç kızlara verilen öğütler sıralanmış.

Dodurga kampı
Dodurga kampı

Dodurga Kampı

Bu akşam kamp için Likya yürüyüş parkuru üzerinde bir kaç alternatif yer işaretledim. Dodurga Köyü’nden ayrılarak Boğaziçi Köyü’ne doğru yola devam ediyoruz.

Köy evlerini geçip tarlalar arasında ilerlerken bir iletişim kazası yaşıyor ve yanlış yöne sapıyoruz. Henüz 100 metre kadar ilerlemişken yol birden daralıyor ve bir taraf tarla sınırındaki kayalara sıkışırken ters köşedeki teker askıda kalıyor.

Araçtan inip biraz yürüdüğümde gitmemiz gereken yolu gayet net görebiliyorum. Birbirimizi dinlemeden ve acele ile aldığımız bir karar,  bir kaç dakika içinde somut bir aksilik ve devamında başka riskler şeklinde karşımıza çıkıyor.

Eşim soğukkanlığı ve deneyimi ile bir kaç manevra yaparak aracımızı ters yönde döndürmeyi başarıyor. Çitlerin arkasında kalan toprak yola çıkıyor ve az ilerideki düzlükte mola veriyoruz. Eşim aracın temel bakımlarını ve gözle görünür bir hasar olup olmadığını kontrol ediyor. Durduğumuz tarla sahipli ancak ekili görünmüyor. Yolun karşısındaki zeytinlikte, koyunlarını otlatan bir amca ile sohbet ediyorum. Nereye gittiğimizi soruyor. Köyü gezdik, kamp yeri arıyoruz diyorum. Arkamdaki asırlık zeytin ağacını gösteriyor ve “Çadır mı kuracaksınız, orada kurarsınız” diyor. “Yürüyüçüler de hep orada kurar”.

Güneş karşımızdaki tepeleri (+1100 metre) kızıla boyarken biz de çadırımızı ve soframızı kuruyoruz.

*George E. Bean, Eski Çağ’da Lykia Bölgesi, Arion Yayınevi, 2021

22.10.2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir